Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM), 4 Aralık Dünya Madenciler Günü dolayısıyla bugün Ankara’da basın açıklaması yaptı. ESM Genel Başkanı Coşkun Doğanay, “Kâr hırsı ve üretim zorlamasıyla alın terimiz, haklarımız hatta canımız hiçe sayılmaktadır. Önlemler alınmadığı gibi emekçiler daha çok ölmeye devam etti, ediyor. Sorumlular ise göstermelik cezalarla bir süre sonra yeniden aramıza dönmektedir. Oysa bu iş cinayetleri önlenebilir. Ölümleri önlemenin bir yolu da bu ölümlere sebep olanlardan hesap sormaktır” dedi.
KESK’e bağlı Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM), 4 Aralık Dünya Madenciler Günü dolayısıyla bugün Ankara’da Madenciler Anıtı önünde basın açıklaması yaptı.
Siyasi partilerin temsilcilerinin katıldığı basın açıklamasında sendika üyeleri, “Soma, Ermenek, Amasra, Şirvan… İş cinayetleri kader değildir! unutmadık, unutturmayacağız!” yazılı pankartı ve “Taşeron düzene son”, “Üreten biziz yöneten de biz olacağız”, “Sermaye elini doğadan çek” yazılı dövizleri taşıdı.
Yapılan basın açıklamasından sonra, sendika üyeleri Madenci Anıtı’na karanfil bıraktı ve mum yaktı.
ESM Genel Başkanı Doğanay, yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
“Bugüne geldiğimizde aynı coğrafyada her yıl yüzlerce madenci kardeşimizi iş cinayetlerine kurban vermekteyiz. Soma’dan Ermenek’e, Amasra’dan son olarak 3 madencimizi yitirdiğimiz Siirt Şirvan’a kadar bu kader değişmemektedir. AKP’li yıllarda en az 33 bin emekçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Sadece 2023 yılının ilk on ayında 1634 kişi hayatını kaybetti. Bu yılın ilk on ayında hayatını kaybedenlerin 33’ü ve Kasım ayında Şirvan’daki yaşanan kaza ile de ikisi mühendis 3 kişi olmak üzere 36 emekçi madencilik işkolunda hayatını kaybetti. Tabii bu sayılara kaçak çalıştırılan sığınmacı veya göçmenler dahil değil. Örneğin Zonguldak’ta madende yaşamını yitirmesinin ardından maden patronu tarafından ormanda yakılarak cesedi yok edilmek istenen Afganistan uyruklu Muhammed Nourtani gibi çoğu zaman basına dahi yansımayan sayısız göçmen işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Madencilik ve taş ocakçılığı iş kolunda 2022 yılı itibariyle ILO üyesi ülkelerin iş kazası sonucu oluşan 100 bin emekçide ölüm oranı olarak Türkiye, Estonya (76,61) ve Mısır’ın (75) ardından 52,30 ile üçüncü sırada, inşaat işkolunda da Kazakistan’ın ardından ikinci sırada yerini almaktadır.
“12 Eylül Darbesi’yle birlikte kamu kurumlarının ve KİT’lerin içi boşaltıldı”
Türkiye’de madencilik günümüzde neredeyse tamamen özel sektör eliyle; kar hırsı nedeniyle işçi sağlığı ve güvenliğinin hiçe sayıldığı, doğa katliamlarını yaygınlaştıran koşullarda yapılmaktadır. Oysaki ülkemiz madencilik konusunda yüzyıllık kamu kurumlarının önemli birikimlerine sahipti. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kurulan Etibank, Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Türkiye Kömür İşletmeleri gibi kurumlar onlarca yıl boyunca ülkemizdeki maden sahalarındaki arama ve işleme faaliyetlerini kamusal bir hizmet olarak yerine getirmiştir. Ancak 12 Eylül Darbesi’yle birlikte kamu kurumlarının ve KİT’lerin içi boşaltılmış, özelleştirmeler aracılığıyla maden sahaları özel sektörün kar hırsına terk edilmiş ve bugünkü tablo yaratılmıştır. İktidar gelinen noktada, kamunun elinde kalan son maden sahalarını, elektrik üretim ve iletim şirketlerini, TCDD gibi asırlık kurumları satarak bu tabloya son bir dokunuş yapmak istemektedir. Biliyoruz ki bu gerçekleşirse yeni maden facialarının, yeni tren kazalarının, elektrikten doğalgaza yeni soygunların kapısı ardına kadar aralanacaktır.
“Anadolu coğrafyasının dört bir köşesi doğa düşmanı madencilik politikalarının hedefi altındadır”
Biz ESM olarak bu sürece geçit vermeyeceğimizi, özelleştirmelere karşı mücadelemizi büyüteceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Dahası bildiğiniz üzere Türkiye’nin önemli yer altı zenginlikleri Alamos Gold gibi kapkaççı çok uluslu şirketlere bırakılmış, bu şirketlerin Kaz Dağları gibi doğal ve tarihi zenginlikleri talan etmesine iktidar göz yummuştur; ta ki on binlerce bölge insanı yaşam alanlarına sahip çıkana kadar… Ancak bu talan, beşli çetesinden Koç’una kadar sermayedarların bin bir çeşidi tarafından hemen her gün sürdürülmektedir. Akbelen’den İkizdere’ye, Sivas Kangal’dan Munzur’a, Cudi’ye kadar Anadolu coğrafyasının dört bir köşesi doğa düşmanı madencilik politikalarının hedefi altındadır. Madenciliğin, çevre ile uyumlu, evrensel madencilik prensiplerine uygun, tüm üretim süreçlerinde işçilerin de söz ve karar süreçlerine katılımının sağlandığı, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin eksiksiz uygulanması ile planlanıp yapılması gerekir. Ancak bunlara uyulmadığı gibi, maden sahalarında özelleştirme, rödovans, kayıtdışılık ile neredeyse tüm maden sahalarında üretim kuralsız hale getirilmektedir. Taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma ve talan politikalarının hüküm sürdüğü denetimden uzak ocaklarda, galerilerde, aynalarda, şevlerde talan, kâr hırsı ve üretim zorlamasıyla alın terimiz, haklarımız hatta canımız hiçe sayılmaktadır.
“Sorumluluğu olanlar hesap vermedikçe yeni cinayetler teşvik edilmiş olur”
Bu yüzden Soma, Ermenek, Elbistan, Şırnak, Kozlu, Amasra, Armutçuk ve son olarak Şirvan’da ikisi mühendis bir işçinin yaşamına mal olan iş cinayetleri yarın da başka maden facialarıyla devam edecektir. Madenlerde yaşanan her iş cinayetinde ‘kader planı, bu işin doğasında var, fıtrat, alınyazısı’ denilerek hayatlarını kaybedenlerin yakınları ve kamuoyu manevi olarak teselli edilmeye çalışılması artık sıradan hale gelmiştir. Önlemler alınmadığı gibi emekçiler daha çok ölmeye devam etti, ediyor. Sorumlular ise göstermelik cezalarla bir süre sonra yeniden aramıza dönmektedir. Oysa bu iş cinayetleri önlenebilir. Ölümleri önlemenin bir yolu da bu ölümlere sebep olanlardan hesap sormaktır. İşçi ölümlerinde sorumluluğu olanlar hesap vermedikçe yeni cinayetler teşvik edilmiş olur.”